Kekemelik Forum

Tam Versiyon: Başka kekemelerin de sesini duymak neden önemlidir...
Şu anda tam olmayan bir versiyonun içeriğine bakıyorsunuz. Tam versiyon'a bakınız.
Merhaba arkadaşlar,
daha önce linklediğim yazıyı İngilizce'den Türkçe'ye çevirmemi istemiştiniz.
Ancak İngilizce asıl çeviri yaptığım bir dil olmadığından olası hata ve eksikliklerden şimdiden sizden özür dilerim.

http://themighty.com/2016/08/finding-oth...-my-voice/
Alıntı: Neden benim gibi konuşan insanların da sesini duymak önemlidir...

Çok uzun bir süre kekemeliğin sesinden nefret ediyordum. Kendimi kekelerken duymaktan da nefret ediyordum. Sesimin huzursuzluk yansıttığını, doğal olmadığını düşünüyordum, sürekli dinleyicilerin benim hakkımda ne gibi kötü şeyler düşünebileceğini tasavvur ediyordum. Sesli mesaj bırakmaktan da nefret ediyordum çünkü hiç kimsenin kekemeliğimden bir ses kaydı olmasını istemiyordum. Ayrıca kendi telesekreterime ses kaydı yapmaktan da nefret ediyordum. Telesekreterdeki mesajımı kekelenen tek bir hece kalmayıncaya kadar, mükemmel oluncaya kadar 20 kere tekrar ve tekrar kaydettiğimi hatırlıyorum.

Başka kekeleyen insanların da sesini duymak istemiyordum çünkü bana kendi kekeleyen sesimi hatırlatıyordu.

Filimlerde de kekeleyen rollerin sesini duymaktan nefret ediyordum. 'My cousin Vinny' (Kuzenim Vinny) filminde kekeleyen avukatın sesini duyduğumda yüzümün kızardığını ve yerlere süründüğümü hatırlıyorum. Bu karakter izleyicileri güldürmek amaçlı yaratılmiş gibime geliyordu ve benim için aşağılayıcı ve morel kırıcıydı. Kendimi karekterle özdeşleştiremiyordum, aynısı 'Primal fear' (İlk korku) ve 'A Fish Called Wanda' (Wanda adında bir balık) filmi için de geçerlidir.

Fakat 2010 yılında 'The King's Speech' (Zoraki Kıral) filmi çıktığında kendimi farklı hissettim. Bundan sonra kapalı dolaptan çıkarak açıkça kekelemeye başladım. Ve kendimi iyi hissettim. Bir filmin baş rölünde gerçekçi bir şekilde kekeleyen ve bunu sırf insanları güldürmek amaçlı yapmayan bir insanı duymaktan bir nevi gurur duyuyordum. Filimde kekeleyen kişi erkek olduğu halde kendimi onunla özdeşleştirebiliyordum.

Benim içimde birşeyler değişti. Kekeleyen sesleri duymaktan zevk aldığım bir noktaya geldim. 2010 yılında 'Kekeleyen kadınlar: bizim hikayelerimiz' (women who stutter: our stories) adında bir podcasta başladım. Bunu yapmamın sebebi, kekeleyen kadınlara hikayelerini paylaşmaları için bir fırsat oluşturmak ve doğal ve açıkça kekeleyen, sesleri onlar gibi olan başka kadınların sesini duymak için idi. Kendime bütün dünyadan kadınlarla röportaj yapmayı hedef belirledim ve bugüne kadar 32 ülkeden kekeme kadınlarla konuştum.

Ben değişik aksanlarla kekeleyen sesleri duymayı severim. Kekeleyen kadınların ahenkli seslerini duymayı severim. Kendi sesimi de podcastta severim - münkün olabileceğini hayatta tasavvur edemediğim bir şey. Bu kadar uzun süre felaket nefret ettiğim bir şeyi nasıl sevebilirim?

Beni podcastlarda dinleyen arkadaşlarımdan bir 'radyo spikeri sesi'm olduğunu duydum. Yani benim kekelediğim halde cazip bir sesim varmış. Onlar dediler ki 'seni kekelemene rağmen dinlemek kolaydır'.

Podcastın birçok dinleyicisinden, kekeleyen kadınlarımızın sesini dinlemekten minnettar olduklarını, başka kekeleyen kadınların var olması onlara kendini daha az yalnız olma hissini verdiğini duydum. Kekemelik, özellikle başka kekeleyen kimseyi tanımadığın zaman insana yalnızlık hissi verebilir. İşte ben de yaklaşık on yıl öncesine kadar böyleydim. Sesi benim kekeleyen sesim gibi olan başka hiç kimseyle karşılaşmamıştım. Dünyada tek kekeleyen, konuşması kırık olan tek kişi benim düşüncesiyle büyüdüm.

Daha yeni Ulusal Kekemelik Kuruluşu (NSA)'nun yıllık konferansından döndüm. Temmuz ayının başında, Atlanta şehrinde yapıldı. Konferansta yaşamın her alanından ve dünyanın her tarafından 800'ün üzerinde kekeleyen insan vardı. Bu etkinlik Uluslararası Kekemelik Kuruluşu (ISA) ile birlikte düzenlenmişti. Gündüz buluştuğumuz çalışma gruplarında ve gece otelin lobisinde ahenk içinde birbiriyle konuşan o kadar çok kekeleyen ses duydum ki adeta bir senfoni orkestrasını andırıyordu. Benim kulaklarımda müzik gibi çınlıyordu.

Sonuçta anladım ki kekemeliğin verdiği sesi severim. Bana beni hatırlatıyor, yalnız olmadığımı ve birlikte seslerimizin güçlü olduğunu gösteriyor.

Pamela Mertz

Yorumlarınızı beklerim.
Selamlar
Petra
Merhaba Petra Hanım. Çeviride harcadığınız çaba için teşekkür ederim.Bu tür yaşam hikayelerinden ve tecrüblerden anlıyorum ki kekemeliği gizlemek yerine açığa vurmak insanı daha çok mutlu ediyor.Bu hikayeleri okudukça yavaş yavaş kendime kabullendiriyorum. Rast geldiğiniz tecrübeleri lütfen aktarmaya devam edin.